PREPOSITIONS = EDATLAR
- Edatlar
- Okunma Sayısı: 1049
PREPOSITIONS = EDATLAR
İngilizce'de "preposition" çok geniş kapsamlı bir sözcük grubudur. Cümle içindeki başlıca işlevi, cümlenin diğer öğeleri arasında, özellikle de isimler arasında bağlantı kurmaktır. Bir edatdan sonra isim, zamir, ulaç ve isim cümlesi gelebilir.
She is going to the cinema with the children, (edat + isim) |
Çocuklarla sinemaya gidecek. |
They are very kind to us. (edat + zamir) |
Bize karşı çok nazikler |
He is quite interested In reading, (edat+ulaç) |
Okumakla oldukça ilgilidir |
I don't approve of what you did. (edat + isim cümlesi) |
Senin yaptığını onaylamıyorum. |
a) Edattan sonra gelen isimler yalın halde olabilir: to James, on the table, with my parents,.
b) Ya da iyelik bildirebilir: with Jane's (brother), in Peter's (car),.
c) Zamir ise hedef zamiri biçiminde kullanılabilir: to him, on it, with them,.
d) Ya da iyelik zamiri de olabilir: with mine, from hers, etc.
e) Edattan sonra dönüşlü zamir de kullanılabilir: about ourselves, by himself,
PREPOSITIONS OF PLACE and MOVEMENT : YER VE HAREKET BİLDİREN EDATLAR
- İn (... de, ... da, içinde anlamını verir.)
in a city, |
Şehirde |
in the sea |
Denizde |
in the east of Turkey |
Türkiye’nin doğusunda |
in a line |
Bir Çizgi de |
in a room |
Bir odada |
in a queue |
Bir Kuyrukta |
in a park |
Bir parkta |
in a row |
Bir sırada |
in the water |
Suyun içinde/ suda |
in a book |
Bir kitapta |
in a newspaper |
Bir gazetede |
in the sky |
Gökyüzünde |
in an armchair |
Bir koltukta |
in bed |
Yatakta |
in the rain |
Yağmurda |
in the snow |
Karda |
in the world |
Dünyada |
in the sun |
Güneşte |
- At (bir yerde
at home |
Evde |
At airport |
Havaalanında |
at school |
Okulda |
At the front |
Önde |
at work (without "the") |
İşte |
at the back |
Arkada |
at the cinema |
Sinema da |
at sea (voyage) |
Denizde(yolculuk için) |
at the theatre |
Tiyatroda |
at the beginning of the street |
Sokağın başında |
at the party |
Partide |
At the end of the street, |
Sokağın sonunda |
At the station |
istasyonda |
At the meeting |
Toplantıda |
- On üzerinde yüzeyinde anlamında.
on the floor, |
Yerde |
on the wall |
Duvarda |
on the ceiling |
Tavanda |
on the table |
Masada |
on the chair |
Sandalyede |
On the shelf |
Rafta |
on the bed |
Yatağın üstünde |
on the cover |
Kapakta |
on page (7), |
Sayfa 7’de |
on an island |
Bir adada |
on the back page of the newspaper |
Gazetenin arka sayfasında |
On the front page of the newspaper |
Gazetenin ön sayfasında |
on a river |
Nehirin üstünde |
on the ground |
Yerde |
On earth |
Dünya da |
on her face |
Yüzünde |
on my nose |
Burnum da |
on the West coast of Turkey |
Türkiye’nin batı kıyısında |
- From ‘ten ‘ den(bir yerden ayrılmak anlamında)
from work |
İşten |
from school (without"the") |
Okuldan |
from the station |
İstasyondan |
from London |
Londra’dan |
From the airport |
Hava alanından |
From the home |
Evden |
- Into ‘e doğru)(bir şeyin içine doğru anlamında)
into the cinema |
Sinemanın içine |
into the car |
Arabanın içine |
pour (water) into the glass |
Bardağın içine |
into the street |
Sokağın içine |
- out of (dışarı çıkma anlamı verir)
come out of the cinema |
Sinemadan çık |
get out of the car |
Arabadan çık |
drink (tea) out of a cup |
bardağın dışından iç |
Come out of the school |
Okuldan çık |
- round/around çevresinde, köşede anlamında.
live round the corner |
köşede yaşamak |
have a hedge round the garden |
bahçenin edrafında çiti olma |
- beyond ötede, ilerisinde anlamlarında
beyond the river |
Nehrin ötesinde |
beyond the beach |
Plajin ötesinde |
- by (yanında anlamını verir)
by the sea |
Denizin yanında |
by the lake |
Gölün yanında |
- past (geçince anlamında)
past the post office |
Postaneyi geçince |
past the police station |
Polis merkezini geçince |
- through (bir şeyin içinden geçerek anlamında çevirilere ‘dan anlamı verebilir.)
through the tunnel |
Tünelin içinden |
through customs |
Gümrükten |
through the woods |
Ormanın içinden |
through the town |
kasabadan |
- throughout (bütün bir alanı kaplama anlamı verir)
throughout the country |
Ülke genelinde |
throughout the world |
Dünya genelinde |
- across (bir uçtan diğer uca, bir taraftan diğer tarafa anlamında)
across the river |
Nehrin öbür tarafında |
across the street |
Sokağın diğer tarafı |
across the field, |
Tarla karşısındaki |
across the path |
patika boyunca |
- along (.. boyunca anlamında)
along the river |
Nehir boyunca |
along the road |
Yol boyunca |
along the corridor |
Koridor boyunca |
Along the beach |
Plaj boyunca |
- among (ikiden fazla öğeden oluşan bir grubun içinde)
among the crowd |
Kalabalığın arasında |
among the people |
İnsanlar arasında |
among the trees |
Ağaçlar arasında |
Among the homes |
Evlerin arasında |
- between (iki ya da daha fazla öğeden oluşan düzenli bir grubun arasında anlamını verir )
between you and me |
Aramızda |
between the teacher and the students |
Öğretmen ve öğrenciler arasında |
a treaty between the European countries |
Avrupa Ülkeleri arasında bir antlaşma |
Between Turkey and Syria |
Türkiye ve Suriye arasında |
- up (yukarı doğru anlamında.)
up the hill |
Tepeye doğru |
up the road |
Yola doğru |
up the wall |
Duvara doğru |
Up the mountain |
Dağa doğru |
- down (aşağı doğru anlamında.)
down the hill |
Tepeden aşağı |
down the road |
Yoldan aşağı |
down the river |
Nehirden aşağı |
Down to mountain |
Dağdan aşağı |
- above (= higher) (düzey olarak üzerinde, daha yüksekte anlamını verir. Nesneler birbirine değmez.)
above sea level |
Deniz seviyesinden |
above (the) average |
Ortalamanın üzerinde |
above the clouds |
Bulutların üstünde |
above zero |
Sıfırın üstünde |
|
the people above us |
Yukarımızdaki insanlar |
|
- below (= lower) (düzey olarak altında, daha aşağıda anlamını verir.)
below the surface of the sea |
Deniz yüzeyinin altında |
the people below us |
Aşağımızdaki insanlar |
below the clouds |
Bulutların altında |
below (the) average |
Ortalamanın altında |
|
below zero |
Sıfırın altında |
|
- over (bir nesnenin diğer bir nesnenin üzerinde olduğunu ifade eder. Nesneler birbirine değebilir.)
jump over the wall, |
Duvarın üzerinden atlamak |
a bridge over the river |
Nehrin üzerinde bir köprü |
a plane flying over the town |
Kasabanın üzerinden uçan bir uçak |
over 50 years of age |
50 yaşın üstünde |
- under (bir nesnenin diğer bir nesnenin altında olduğunu ifade eder. Nesneler birbirine değebilir.)
under the table |
Masanın altında |
under the bridge, |
Köprünün altında |
under the bed |
Yatağın altında |
under 50 years of age |
50 yaşın altında |
under water |
Suyun altında |
Under the house |
Evin altında |
- against (bir şeye dayamak, dayanmak anlamını verir. ayrıca karşısında anlamında da kullanılabilir)
put something against the wall |
duvara karşı bir şey koymak |
lean against the chair |
Sandalyeye yaslanmak |
- opposite (facing) (karşısında anlamını verir.)
the cinema opposite our house, |
Evimizin karşısındaki sinema |
sit opposite me |
Karşımda otur |
- in front of (bir nesnenin diğer bir nesnenin önünde olduğunu belirtir.)
the people in front of us |
Önümüzdeki insanlar |
in front of the cinema |
Sinemanın önünde |
in front of the tree |
Ağacın önünde |
in front of the house |
Evin önünde |
- behind (bir nesnenin diğer bir nesnenin arkasında olduğunu ifade eder.)
the people behind us, |
Arkamızdaki insanlar |
behind the tree |
Ağacın arkasında |
A garden behind the house |
Evin arkasında bir bahçe |
Behind the stove |
Fırının arkasında |
- beside (= next to) (yanında, yanına anlamlarını verir.)
sit beside me, |
Yanıma otur |
the restaurant beside our house |
Evimizin yanındaki restorant |
- inside(içinde, içeride anlamlarını verir.)
inside the house |
Evin içinde |
inside the cave |
Mağaranın içinde |
inside the shop |
Dükkanın içinde |
İnside the car |
Arabanın içinde |
- outside (dışarıda, dışında anlamlarını verir.)
outside the house, |
Evin dışında |
outside the cave, |
Mağaranın dışında |
outside the shop |
Dükkanın dışında |
Outside the house |
Evin dışında |
- Opposite yerine American İngilizce’sinde across from kullanılır.
There's a small restaurant opposite/across from our house |
Evimizin karşısında küçük bir restoran var. |
- Birinin hala yatmakta olduğunu ifade etmek için in bed kullanılır. Ancak yatağın üzerindeki bir nesneyi on (the) bed biçiminde ifade edebiliriz.
It's already past 10 o'clock but he is still in bed. |
Saat 10’u zaten geçmiş ama hala yatakda. |
Don't put your jeans on my bed. |
Pantolonlarını yatağımın üzerine koyma. |
- "Denizde olmak, yüzmek..." anlamlarında in the sea, "denizde yolculukta olmak' anlamında ise at sea kullanılır.
I like swimming in the sea rather than in a pool. |
Bu denizde yüzmekden ziyade havuzda yüzmek gibi. |
The sailors were bored, because they had been at sea for months. |
Denizciler sıkılmıştı. çünkü aylardır denizdeydiler. |
- "Nehirde yüzmek' anlamında in the river kullanılır. Ancak nehirdeki sandal, gemi, vb. taşıtlann durumunu ve bir nehir üzerine kurulmuş yerleşim merkezinin konumunu on the river biçiminde ifade edebiliriz.
It is not safe to swim in this river because of the currents. |
Nehirde yüzmek akıntılardan dolayı güvenli değildir. |
Paris is on the river Seine. |
Paris Seine nehri üzerindedir. |
There were a few boats on the river. |
Nehir üzerinde bir kaç tekne vardı. |
- Ayrı ayrı iki nesnenin birbirlerinin önünde/ardasında olduğunu in front of/behind ile ifade ederiz. Ancak aynı zemin üzerinde önde/arkada derken at the front/at the back kullanılır. Örneğin sınıfın önünde (ön tarafında) demek için at the front of the classroom, sınıfın arkasında (arka tarafında] demek için ise at the back of the classroom ifadelerini kullanmamız gerekir.
We were sitting at the front of the cinema. |
Sinemanın önünde oturuyoruz |
Some students prefer to sit at the back of the classroom. |
Bazı öğrenciler sınıfın arka sıralarında oturmayı tercih ederler. |
Ancak, gazetenin ön sayfasında/arka sayfasında derken on the front/on the back page of the
newspaper; ön sırada/arka sırada derken In the front row/in the back row kullanılır. Taxi/car
için, (arabanın içinde) önde/arkada derken In the front/In the back of the car/taxi; diğer
taşıtlar içinse on the front/on the back of the bus,. kullanılır.
- Go, get, fly, drive gibi fiiller yönelme bildiren edat "to" ile kullanılır.
He is going to Ankara today |
Bugün Ankara’ya gidiyor. |
When I got to work, I found everybody in a deep silence. |
İşe gittiğimde herkesi derin bir sessizlik içerisinde buldum |
Arrive fiili, village, town, city, country gibi bir yerleşim merkezine varmak anlammdaysa in; station, school, work, meeting,. gibi bir noktaya ya da aktiviteye varmak anlammdaysa at ile
kullanılır
We arrived to Ankara at dawn. |
Ankara’ya şafak vaktinde vardık |
I arrived at my destination rather early |
Hedefime oldukça erkenden vardım. |
Bu fiiller, home, abroad, here ve there ile kullanıldığında edat almaz.
When will you come here again? |
Buraya tekrar ne zaman geleceksin? |
I've heard that you're going abroad next week. |
Gelecek hafta yurt dışına gideceğini duydum. |
When I got/arrived/went/came home, I was really tired. |
Eve vardığımda gerçekten yorgundum. |
Don't forget to call me as soon as you get there. |
oraya gittiğinde beni en kısa sürede aramayı unutma. |
"Varmak, ulaşmak' anlamında reach fiili edat almadan kullanılır.
When I reached the hotel, I went straight to bed. |
Otele vardığımda doğruca yatağa gittim. |
PREPOSITIONS WITH TIME EXPRESSIONS = ZAMAN BİLDİREN EDATLAR
Başlıca zaman edatlari in,on,at’dir.
A) AT
- Saatlerle at kullanılır.
Our classes start at 9 and finish at 12. |
Derslerimiz 9da başlayıp 12 de biterler. |
Yesterday, I left work at 6 o'clock. |
Dün, işi 6’da bıraktım. |
What time ...... ? ile sorulan sorularda ve bu sorulara verilen kısa yanıtlarda at genellikle kullanılmaz.
what time does the meeting start? |
Toplantı kaçta başlıyor? |
9 o'clock in the morning. |
Sabah saat 9’da |
Zamanda bir noktayı belirtirken ‘’at’’ i başlıca bunlarla kullanırız..
Meal times: Yemek zamanları |
at tea time(çay vaktinde), at lunchtime(öğle yemeğinde), at dinner time(akşam yemeğinde) |
Festivals: Festivaller |
At Christmas(yılbaşında), at Easter (paskalya festivalinde) |
Age: Yaş |
at the age of 19 (19 yaşında.) |
Günün diğer zamanları |
at dawn ( şafak vakti) at midday (öğlenleyin) at midnight (geceleyin) at night (gece yarısı) at noon ( öğle zamanı) |
at + time: Belirli bir zamanda |
at the weekend (haftasonu) at the moment (şu anda) at present(şuanda) at the beginning of the year (yılın başında) at the end of the month ( ayın başında) at that time (o zaman) at the same time (aynı zamanda) at this time (şu anda) |
- Amerikan ingilizcesi’nde Christmas için genellikle "at Christmastime", Easter için ise, "on Easter' kullanılır.) Weekend ile ingiliz ingilizcesi at, amerikan ingilizcesi on kullanır.
We are planning to set off at dawn. |
Şafak vakti yola çıkmayı planlıyoruz |
Most people were living in great poverty at that time. |
Çoğu insan o zamanda büyük yoksulluk içinde yaşıyordu. |
He left home at the age of 15. |
O evden 15 yaşında ayrıldı. |
They are working on a new project at the moment/at present. |
Onlar şu anda yeni bir proje üzerinde çalışıyorlar. |
We usually go to the cinema at the weekend/on the weekend. |
Biz genelde haftasonları sinemaya gideriz. |
At the end ile In the end arasındaki ayrıma dikkat ediniz. In the end, finally(nihayet,sonunda)) anlamındadır ve kendinden sonra başka bir isim gelmez.
At the end ise, bir şeyin/bir sürenin sonunda anlamını verir: at the end of the month(ayın sonunda), at the end of the week(haftanın sonunda), at the end of the term(Dönem sonunda),
He had been out of work for months, but in the end, he found a good job. |
O aylardır çalışmamakdaydı fakat sonunda iyi bir iş buldu. |
I will be paid at the end of the month. Then I can pay you back. |
Ay sonunda maaşımı alacağım . o zaman sana geri ödeyebilirim. |
B) ON
- Günlerle ve tarihlerle on kullanılır.
on Monday |
Pazertesi gününde |
on (one's) wedding day |
Birinin düğününde |
on Sunday(s) |
Pazar günü |
On that date |
O tarihte |
on weekdays |
hafta içi |
on Christmas Day |
Yılbaşı gününde |
on (one's) birthday |
Birinin doğum gününde |
on 12th december |
12 aralıkta |
on Monday morning |
Pazartesi sabahında |
|
He plays football on Saturdays |
Cumartesi günleri futbol oynar |
I last saw him on his birthday. |
Onu en son doğum gününde gördüm |
This book will come out on August the 15th. |
Bu kitap ağustos’un 15in de çıkacaktır. |
C) Daha uzun zaman dilimleri bildiren ifadelerle in kullanılır.,
Months: Aylar |
In February(şubatta) , in March (martta) |
Years: Yıllar |
in 1988(1988’de), in the mid-1920s(1920lerin ortasında), in the 1960s (1960lar’da) |
Seasons: Mevsimler |
in (the) summer(yazın), in (the) spring(baharda) |
Centuries and Ages: Yüzyıllar , çağlar |
in the 20th century(20. Yüzyılda), in the Middle Ages (orta çağlarda) |
Others:Diğerleri. |
in the morning(sabahları), in the afternoon(öğlenden sonra), in the evening(akşamları) in the middle of the night(gecenin ortasında) |
- Morning, afternoon, evening ifadeleriyle normalde ‘’In’’ kullanılır. Ancak bu ifadeleri bir gün ismiyle birlikte kullandığımızda edat ‘’on’’ olur.
She usually does the shopping inthe mornings. |
O genelde sabahları alışveriş yapar. |
She usually does the shopping on Monday mornings. |
O Pazartesi sabahları genelde alışveriş yapar |
The meeting will be held in the evening. |
Toplantı akşam yapılacak |
The meeting will be held onFriday evening. |
Toplantı Cuma akşamı yapılacak. |
- Aylar ve yıllarla In kullanılır. Ancak bir ifadede günü de belirtiyorsak on kullanılır.
He was born in 1988. |
1988’de doğdu |
He was born in May. |
Mayıs’ta doğdu |
He was born in May, 1988. |
Mayıs 1988’de doğdu |
He was born on 8th May, 1988. |
1988 mayısının 8inde doğdu |
He was born on 8th May. |
Mayıs’ın 8inde doğdu. |
- Birinin yaşını ifade ederken at the age of kullanılır. Ancak, kişinin yaşını kesin olarak bilmiyorsak, In her/his thirties gibi ifadeler kullanırız. In her early thirties (otuzlu yaşların başlarında). In her mid-thirties (otuzbeş yaşlarında). in her late thirties (otuzlu yaşların sonlarında) gibi ifadeler tahminimize daha bir kesinlik kazandırır.
I don't think she is as old as she looks.She must be in her mid-thirties |
Onun göründüğü kadar yaşlı olduğunu sanmıyorum 35 yaşlarında olmalı. |
- Next, last ve this, zaman zarflanyla kullanıldığında In, on, at kullanılmaz.
They moved to Ankara last year. |
Onlar geçen yıl Ankara’ya taşındılar |
We are going on holiday next month. |
Gelecek ay tatile gideceğiz. |
We will meet again next Saturday. |
Gelecek Cumartesi tekrar görüşeceğiz. |
She stayed in İzmir for two weeks last winter. |
Geçen yaz 2 hafta izmir de kaldı. |
We haven't decided yet where to go on holiday this summer. |
Bu yaz tatilde nereye gideceğimize henüz karar vermedik. |
D) IN + A PERIOD OF TIME (Bir Süre)
- In two days, In a few hours, In three years. In a week, vb. gibi ifadeler gelecekte bir zaman belirtir. Bu ifadeleri In two days' time, in three years' time, in a week's time biçiminde de kullanabiliriz.
We are moving into our new apartment in two weeks/in two weeks' time. |
2 hafta içinde (sonra) yeni apartmanımıza taşınıyoruz. |
They are going to get married in three months/in three months' time |
3 ay içinde(sonra) evlenecekler. |
I expect we'll have arrived in the town in an hour/in an hour's time |
Umarım 1 saat içinde(sonra) kasabaya varmış olacağız. |
- In + bir süre ifadesini, bir işin ne kadar zamanda yapıldığını belirtirken de kullanabiliriz. Bu anlamda ta yerine within de kullanılabilir.
Normally, in the first grade of elementary school, they teach children to read in (within) two or three months. |
Normalde ilkokul birinci sınıfta 2 veya 3 ay içinde öğrencilere okumayı öğretirler. |
He usually does his homework in (within) an hour. |
Genellikle ödevini bir saat içinde yapar. |
Most of the students finished the examination in (within) an hour and a half. |
Öğrencilerin çoğu sınavı bir buçuk saat içerisinde bitirdi. |
- In + bir süre ifadesi bu anlamda " "kesme işareti + zaman" biçiminde kullanılmaz. Şu iki örneği karşılaştıralım:
You will have to eat lunch in (within) halfan hour |
Yemeğini yarım saatte/yarım saat içinde yemek zorunda kalacaksın |
You will have to eat lunch in halfan hour/in halfan hour's time |
Yemeğini yarım saat sonra yemek zorunda kalacaksın |
E) OTHER PREPOSITIONS USED WITH TIME EXPRESSIONS (DİĞER ZAMAN EDATLARI)
For (süre bildirir) ‘’dır,dir’’ ve ‘’için’’ anlamı verir cümleye
for two days |
for a few hours |
for centuries |
2 gündür |
Bir kaç saat için |
Yüzyıllardır. |
I'll be out of the country for a month on business. |
Bir aylık iş için şehir dışında olacağım. |
Let's go to the cinema. I haven't seen a good film |
Hadi sinemaya gidelim. Uzun zamandır iyi bir film görmedim |
- during (... sırasında,sırada)
during the film |
during the war |
during my stay there |
Film sırasında |
Savaş sırasında |
Orda kaldığım sırada |
He fell asleep during the lesson because it was so boring. |
Ders sırasında uyuyakaldı çünkü o kadar sıkıcıydı. |
They heard a loud noise during the night. |
Gece boyunca bir gürültü duydum. |
- During ile while aynı anlamı ifade edecek şekilde kullanılabilir. Ancak during' den sonra bir isim, while' den sonra bir cümlecik (özne+fiil} gelir.
Suddenly, I began to feel unwell during the lesson. |
Ders sırasında aniden hasta hissetmeye başladım. |
Suddenly, I began to feel unwell while I was teaching |
Öğretiyorken aniden hasta hissetmeye başladım |
I visited lots of places during my stay abroad. |
Yurt dışında kaldığım sırada bir çok yeri ziyaret ettim. |
I visited lots of places while I was abroad. |
Yurt dışındayken bir çok yeri ziyaret ettim |
- from ... to ‘dan dana ya da den den’e farklı da olur cümleye göre çevrilebilir.
from Monday to Friday |
from 1980 to 1985 |
From February to March |
9 to/until/till 6 |
Pazartesi’den Cuma’ya |
1980’den 1985’e |
Şubat’tan Mart’a |
9’dan 6’ya kadar |
The shop is open every Sunday from half past ten until one o'clock. |
Dkkan her Pazar 10.30’dan 01.00’a kadar açıkdır |
The Second World War lasted from 1939 to 1945. |
2. Dünya Savaşı 1939’dan 1945’e kadar sürdü. |
- between... and ‘’arasında’’
between 1975 and 1980 |
between 9 and 6 |
between Monday and Friday |
1975 ve 1980 yılları arasında |
9 ve 6 arasında |
Pazartesi ve Cuma arasında |
There are no buses between midnight and 7 o'clock in the morning |
Geceyarısı ve sabah 6 arasında otobüs yoktur. |
Most people take their holidays sometime between May and September |
Çoğu kişi Mayıs ayı ile Eylül ayı arasında tatile gider. |
- toward(s) (... e doğru)
towards the end of the month |
towards 7 o'clock |
Towards midnight |
Ay sonuna doğru |
Saat 7’ye doğru |
Gece yarısına doğru. |
Towards the end of the day, she started to feel very tired. |
Ay sonuna doğru çok yorgun hissetmeye başladı. |
The snowstorm started towards 9 o'clock. |
Kar fırtınası saat 9’a doğru başladı. |
- throughout (.... boyunca)
throughout the year |
throughout the day |
throughout the week |
Yıl boyunca |
Gün boyunca |
Hafta boyunca |
If you had studied more throughout the term, you wouldn't be so worried about the exams now. |
Eğer dönem boyunca daha fazla çalışmış olsaydın, Şimdi sınavlar hakkında çok endişeli olmazdın. |
I drink several cups of coffee throughout the day. |
Gün boyunca bir kaç bardak kahve içerim. |
- After ‘dan sonra
after 1990 |
after 2 o'clock |
after the weekend |
1990’dan sonra |
Saat 2’den sonra |
Haftasonundan sonra. |
If you arrive after ten o'clock, call me |
Eğer saat 10’dan sonra varırsan beni ara |
After today, our work should get easier. |
Bugünden sonra işimiz daha kolay olmalı. |
- Before ‘dan önce
before 1996 |
before 2 o'clock |
before Friday |
1996’dan önce |
Saat 2’den önce |
Cuma’dan önce |
Please bring the books back before the weekend. |
Lütfen kitapları haftasonundan önce getir. |
If you arrive before ten o'clock, you'll be able to get |
Eğer 10’dan önce varırsanız alabileceksiniz. |
- Since ‘den beri
since Monday |
since 1980 |
since 5 o'clock |
Pazartesi’den beri |
1980’den beri |
Saat 5’den beri |
I haven't eaten anything since 8 o'clock this morning |
Sabahtan beri hiç birşey yemedim. |
He's worked there since 1991. |
Orada 1991’den beri çalıştı. |
- till/until (not before ...) ‘dek – ‘ kadar
tilll/until Friday |
till/until 6 o'clock |
till/until 1992 |
Cuma’ya kadar / dek |
Saat 6’ya kadar/dek |
1992’ye kadar/dek |
- by (.... at the latest) (en geç , kadar)
By Tuesday |
by 5 o'clock |
by the year 2015 |
Salı'ya kadar |
5'e kadar |
2015’e kadar |
- Until ve by, Türkçe'ye ".... e kadar" biçiminde çevrildiği halde farklı anlamlar ifade ederler.
- Until, eylemin sözü edilen zamana kadar devam ettiğini ve o noktada bittiğini ifade eder.
- By ise eylemin en geç sözü edilen zamanda gerçekleşeceğini ya da sözü edilen zamana kadar gerçekleşmiş olduğunu ifade eder. Yani eylem, belirtilen zamandan daha önce bitmiş olabilir.
Last night, I studied until midnight |
Dün gece gece yarısına kadar ders çalıştım |
I had finished all my work by midnight |
Gece yarısında bütün işimi bitirmiştim. |
- "On time", "punctual' anlamındadır ve kararlastırılmıs bir saatten soz ederken "vaktinde, dakik' anlamını verir
She never comes to class late. She is always on time. |
Sınıfa hiç geç kalmaz herzaman dakiktir. |
The meeting will start at 2 p.m. and I have to be there on time. |
Toplantı 2’de başlayacak ve vaktinde orda olmalıyım. |
- "In time" da Turkce'ye "vaktinde" biciminde cevrilir. Ancak kararlastırılmıs bir saat soz konusu değildir. "Bir isi yapmak icin uygun bir vakitte" anlamındadır. "In time for something/in time to do something' biciminde de kullanılabilir
I got home in time for my favourite programme |
En sevdiğim program için vaktinde evde olurum. |
I got home in time to have dinner with my parents. |
Ailemle akşam yemeği için zamanında evde olurum. |
They are having the house painted for the wedding. I hope the painters finish their job In time. |
Onlar evlerini düğün için boyatıyorlar. Umarım boyacılar işlerini zamanında bitirir. |
- "Just In time" "tam zamanında" anlamını verir.
Someone had spilt coke on the chair, but Sue didn't notice it and was going to sit on the chair. Fortunately, I warned her Just in time to prevent her from sitting there. |
Biri sandalyeye kola dökmüştü ama Sue bunu farketmedi ve sandalyeye oturacaktı.neyse ki onu oraya oturmaktan tam zamanında uyardım. |